Bir masumu suçlu ilan etmek, adaletin kalbine hançer saplamaktır. 
Friedrich Schiller

 

 

LEKELENMEME HAKKI KAPSAMINDA SYOK MÜESSESİ
    

          Klasik retorik ifade tanımlamak gerekirse; Türk Ceza Muhakemesi kapsamında soruşturma evresinin amacı, bir suçun varlığına ilişkin araştırma olup suçun gerçekten var olup olmadığının tespit edilmesidir. Bir diğer ifadeyle; temel gaye maddi gerçeğe ulaşmaktır. Ancak çoğu zaman maddi gerçekliğe ulaşma yolunda birtakım usul ve temel yargılama ilkeleri göz ardı edilmekte bu nedenle adil olmayan bir soruşturma safhası ve doğal olarak bunu temel alan yargılama ortaya çıkmaktadır.

          Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 158. ve 160. maddelerine göre; soruşturma ihbar, şikayet ya da savcının re'sen öğrenmesi ile başlar. Soruşturma evresinin başlamasıyla savcılık makamı CMK'nın kendisine bahşettiği yetkiler kapsamında gerekli işlemleri tesis edecek ve suçun varlığının kanaati bakımından yeterli şüpheye ulaştığında  kamu davası açılacaktır. Ancak henüz soruşturma safhasının yürütülebilmesi için de birtakım unsurlar gereklidir. Uygulamada soruşturma evresine dair  iki önemli kavram karşımıza çıkmaktadır. Bunlar; Soruşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar  ve Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karardır. İki kavram birbirine karıştırılmamalıdır zira bu kararlar soruşturma aşamasındaki konumu ve mahiyeti bakımından birbirinden farklıdır. Kavramlar arasındaki en bariz fark; KYOK,  soruşturma evresinin sonunda ilgili olayın kovuşturma evresine geçilecek nitelikte muhakeme şartlarının oluşmamasının sonucu iken, SYOK; soruşturma evresinin henüz başındayken verilir. Çünkü savcılık makamı iddiada suçun oluştuğuna dair bir şüphe yoğunluğu oluşmamış bu nedenle  soruşturmaya  lüzum görmemektedir. Hukuki güvenliğin korunabilmesi için soruşturma evresinde soruşturma mecburiyeti ilkesi geçerlidir. Ancak bu ilke savcılık kurumunu en soyut iddialarda dahi soruşturma yapmaya itmiştir. SYOK düzenlemesi ile usulsüz ihbar ve şikayetler henüz soruşturma evresine geçilip gereken işlemler görülmeden ayrıştırılmaktadır. Böylece hem savcılık, bir sonuca götürmeyecek iddianın iş yükünden kurtulmakta hem de masumiyet karinesi ilkesi gözetilmektedir.

          Evrensel hukuk nosyonunun temel ilkelerinden biri olan adil yargılanma hakkı  masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkını kapsar. Bu haklar bireylerin onur, itibar ve adalete erişme haklarının korunması açısından büyük önem taşır. Bu iki ilke, hukuk devleti ilkesinin birer tezahürü olarak, bireylerin devletin ceza hukuku alanındaki müdahalelerinden korunmasını ve suçlulukları ispatlanana kadar suçsuz sayılmalarını güvence altına alır. Masumiyet karinesi; bir kişinin suçlu olduğunun yetkili bir mahkeme kararı ile kesinleşene kadar suçsuz sayılmasını ifade eder. Nitekim bu ilke hem ulusal hem de uluslararası hukukta geniş bir şekilde düzenlenmiştir. T.C Anayasası’nın 38. maddesinde açıkça koruma altına alınan masumiyet karinesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de  6. maddesinde koruma altına alınmıştır. Masumiyet karinesi, yalnızca yargılamanın taraflarını değil, aynı zamanda kamu otoritelerini, medyayı ve toplumu da bağlayıcıdır. Bu bağlamda, yargı süreçlerinde sanığın suçsuz olduğuna dair bir ön kabul bulunur ve suçluluğun ispatı yükümlülüğü iddia makamına aittir. Sanığın suçu işlediğine dair yeterli, inandırıcı ve hukuka uygun deliller sunulmadıkça mahkûmiyet kararı verilmez. Lekelenmeme hakkı, bireyin haksız yere suçlamalarla ya da delilsiz soruşturmalarla toplumda itibar kaybına uğramamasını ifade eder. Bu hak, özellikle ceza soruşturmalarının keyfi biçimde başlatılmasını ve bireylerin toplum gözünde haksız yere suçlu gibi algılanmasını engellemeyi amaçlar. SYOK, Ceza Muhakemesi Kanunu m. 158’e 15.08.2017 tarih ve 694 Sayılı KHK’nın 145. maddesiyle 6. fıkra eklenmiştir. Bu düzenleme, 1.2.2018 tarih ve 7078 Sayılı Kanunla aynen kabul edilmiştir. Böylece "soyut iddialar veya delil barındırmayan ihbarlar" üzerine soruşturma başlatılmasını engelleyen bir güvence sağlar. Özellikle, bir kişinin salt şüphe üzerine hakkında soruşturma açılması, bireysel hak ve özgürlüklerin ihlali anlamına gelebilir. Devletin bu noktada titizlikle hareket etmesi, toplumun güvenini ve hukuk sisteminin meşruiyetini koruması açısından elzemdir.

 

  SORUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARAR (SYOK)

          Soruşturmaya yer olmadığına dair karar; CMK 158/6 maddesine göre;

     ''İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir.''

    ''Bu durumda şikâyet edilen kişiye şüpheli sıfatı verilemez. Soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar, varsa ihbarda bulunana veya şikâyetçiye bildirilir ve bu karara karşı 173. maddedeki usule göre itiraz edilebilir. İtirazın kabulü hâlinde Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma işlemlerini başlatır. Bu fıkra uyarınca yapılan işlemler ve verilen kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından görülebilir.''

         Bilindiği üzere; ceza yargılaması re'sen öğrenme, ihbar veya şikayet üzerine başlar. Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere; SYOK kurumu ''ihbar veya şikayetin konusunun suç oluşturmaması üzerine işletilecek bir kurumdur. O halde savcının re'sen öğrenmesi ile bu kararın verilmesi mümkün değildir. SYOK kurumu ile savcılığa soruşturma evresini başlatıp başlatmayacağına dair bir takdir yetkisi bahşedilmiştir. Bu müessese, kişinin lekelenmeme hakkını, onur ve haysiyetini korumaktadır. Çünkü soruşturma evresiyle  kişiye ''şüpheli'' sıfatı verilir ve toplumdaki diğer kişilerden ayrışarak devletin zor kullanma yetkisinin objesi haline gelerek birtakım koruma tedbirlerine ve kısıtlamalara maruz bırakılır. Bu sebeble SYOK  ile savcı öncesinde durumu tahlil ederek kişinin temel hak ve özgürlüklerini de koruma altına alır.  Şayet savcı ''başlangıç şüphesini'' elde edememişse SYOK kararı verecektir. Her ne kadar kanunkoyucu bu kurumla masumiyet karinesi ilkesini korumayı hedeflese de bir ihbar veya şikayet üzerine iddianın temelinin olup  olmadığının tespiti için dahi birtakım araştırma eylemleri gerçekleştirilebilir. Kurumlar içi yazışmalar, olay üzerine belgeler toplanması örnek olarak gösterilebilir. Görüldüğü üzere burada her ne kadar bu soruşturma aşamasında geçilmese de kişi hakkında birtakım işlemler yine tesis edilmektedir. Bu zorunluluk, müessesenin amacına tezatlık teşkil etse de savcılık makamına düşen bu aşamada da kişilerin haklarını titizlikle korumaktır. Şayet savcı araştırma faaliyetine  girişmişse ve şikayet edilen kişiye şüpheli sıfatı verilmişse soruşturma artık başlamış olduğundan ''evrelerde dönülmezlik'' ilkesi gereği soruşturma sonucunda SYOK değil KYOK verilmesi gerekir.
  

          Bir diğer yandan, SYOK kararından sonra  ihbar veya şikayet üstüne yapılan işlemler ve kişilerin bilgileri; Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından görülebilecek onlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Ancak bu kayıt sistemi, sisteme tekrar aynı ihbar veya şikayetin yapılması durumunda tekrar tekrar aynı kararların veya farklı savcılar tarafından farklı kararların verilmesini engelleme noktasında önemli bir fonksiyon görebilir ama bağlayıcı değildir. Çünkü SYOK kurumunda  CMK 172/2  maddesindeki gibi sadece yeni bir delil elde edildiğinde kararın değişebileceği düzenlemesi bulunmamaktadır. O halde bir savcının mezkur bir suç iddiasına soruşturmaya yer olmadığına dair karar  verip başka bir  savcının soruşturma açılması noktasında karar yetkisi onda olup aynı olayla ilgili yeni bir ihbar veya şikayet mevzubahis olduğunda soruşturma başlatabilir. 

          İhbar ve şikayetin konusu fiil açıkça suç oluşturmadığında,  fiil hukuka uygun olduğunda, iddiaya konu eylemin bilime, akla ve mantık kurallarına aykırı olduğu hallerde, şüphenin hiç oluşmadığı hallerde, suça konu iddianın soyut ve genel nitelikte olması halinde Cumhuriyet savcısı SYOK kurumunu işletecektir.  İhbar ve şikayet konusu fiilin hukuki uyuşmazlık teşkil ettiği, idare hukuku kapsamında bir yaptırım gerektirdiği veya disiplin suçu oluşturduğu durumlarda ortada bir suç olmadığından Cumhuriyet savcısı yine soruşturma başlatmayacaktır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM bu hususlara oldukça önem vermekte olup özellikle bir ihbar ya da şikayet sonucunda yapılan önleme aramalarıyla ilgili birçok kararı mevcuttur. 

 

 

    Anayasa Mahkemesi 23/06/2020 Karar Tarihli, 2016/56228 Başvuru Numaralı, Ayşegül Çengel Kömür Ve Diğerleri Başvurusu
    İnfaz koruma memuru olan başvurucunun, hapishaneye esrar getirdiğini bu yüzden aracının ve evinin aranması gerektiğine dair ihbarda bulunulmuştur. Savcılık bu ihbar üzerine başvurucu hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma şüphesiyle başvurucunun üzerinde, aracında ve evinde yapılan aramada bir suç delili elde edilememiştir. Daha sonra da savcılık tarafından yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Başvurucu konutunda hukuka aykırı arama yapıldığından bahisle 03/07/2014 tarihinde Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne  manevi tazminat istemiyle dava açmıştır. 
     Ağır Ceza Mahkemesi şikâyet konusu arama kararının hukuka uygun olup olmadığı yönünde yaptığı değerlendirmede ise; somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa şüphelinin üstünün, eşyasının, konutunun, işyerinin veya ona ait diğer yerlerin aranabileceğini belirtmiştir. Buradan hareketle arama kararının Kurum başmemurunun ihbarına dayandığı, kurumda çalışan bir kişinin ihbarının ciddiye alınması ve titizlikle araştırılması gereken bir durum olduğu, ceza infaz kurumu gibi hükümlü ve tutukluların bulunduğu bir yerde güvenlik ve düzenin önem arz ettiği belirtilerek yapılan ihbarın basit ve delilsiz bir ihbar olarak kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır. Başvurucu daha sonra uyuşmazlığı; Özel Hayata Saygı ve Konut Dokunulmazlığı Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yüce Divan'a taşımıştır.
    Anayasa Mahkemesi ise; ''İhbarın Cumhuriyet Başsavcılığı'na 03/06/2014 tarihinde yani ihbar içeriğine göre suçun işleneceği gün bildirildiği, ihbarı bildiren Kurum Müdürü'nün ifadesinde de Kurumda mahkûmların üzerinde ve kurumun bahçesinde uyuşturucu bulunmasına ilişkin olarak yargıya da yansıyan olayların yaşandığının, kurumda bulunan kameraların kör noktalarının olduğunun beyan edildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde savcılığın suç delillerini elde etmek amacıyla başvurucunun üstünün, arabasının ve evinin araması yönünde karar talep etmesinin güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişli bir tedbir olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumla birlikte ceza infaz kurumlarının hassas güvenlik tedbirleri öngörülen kurumlar olduğu, ihbarın detaylı içeriği, uyuşturucu ticaretinin kamusal etkileri olan ciddi bir suç olduğu, ihbarı yapan kişinin başvurucu ile birlikte çalışan bir kişi olduğu hususları gözetildiğinde eylemin suç oluşturduğunun ve arama kararına dayanak yapılan gerekçelerin haklılık taşıdığının ilk bakışta anlaşıldığı, karar mercilerinin delillerin değerlendirilmesi ile takdir yetkilerini kullanmada keyfî davranmadığı söylenebilir.'' gerekçeleriyle bir hak ihlali bulunmadığından  başvuru kapsamında hak ihlalinin olmadığına kanaat getirmiştir. Anayasa Mahkemesi bu olayda yapılan ihbarın, suçun işlenme şekli ile suç yeri ve zamanı hakkında detaylı bilgi içermesini ayrıca bu ihbarı savcılığa yapan kişinin başvurucu ile birlikte çalışan bir kişi olduğunu göz önünde bulundurmuş, soruşturma başlatılması açısından yapılan ihbarın başlangıç şüphesini yarattığına kanaat getirmiştir. 

 

 

          Yargıtay'ın görüşüne göre; başlangıç şüphesi bulunmamasına, genel ve soyut şüphe olmasına rağmen soruşturmanın başladığının kabul edilmesi ve koruma tedbirlerine başvurulması da keyfilik niteliği taşıyacak ve hukuka aykırılık oluşturacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu; kural olarak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmamasını, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesini, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanmasını, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması gerektiği kıstaslarını kabul etmektedir. Başlangıç şüphesi de delillere dayanmak durumundadır. Delilin olmadığı yerde başlangıç şüphesinden söz edilemeyecektir. Başlangıç şüphesinin dayanağı olan deliller genellikle basit, yetersiz veya azdır ancak bir kanaat oluşturmalıdır.

 

 

 Yargıtay 12. Ceza Dairesi , 2013/24450 E. 2014/938 K. 25.05.2012 Tarihli Karar
    
     ''davacının evinde uyuşturucu madde ve iki adet kaleşnikof silah bulunduğunun ihbar edilmesi üzerine konutta yapılan gece araması sonucunda davacının aile bütünlüğü, konut dokunulmazlığı, kişisel güvenliğinin zarara uğradığını, olayın davacıda acı ve ızdırap yarattığını, komşuları ve toplum nezdinde küçük duruma düştüğünü iddia ederek tazminat talep etmiştir. İlk derece mahkemesi davacının bu talebini; ''İskenderun ve çevresinde gerçekleşen terör örgütü faaliyetleri, uyuşturucu madde trafiği, kaçakçılık suçlarının işlenme yoğunluğu, bölgenin aldığı göçlerden oluşan demografik yapısı gereği, nüfus yoğunluğu ve geldiği saat itibariyle ihbarın doğruluğunun denetlenmesi olanaklarının kısılı oluşu ve alacağı zaman ile ihbara konu eşyanın kolayca taşınabilir olması karşısında savcının arama emri çıkarırken  takdir yetkisini yasal sınırlar içinde kullandığına'' hükmederek davacının tazminat talebini reddetmiştir. 
   Yargıtay ise yaptığı inceleme sonucunda; ''somut delile dayanmayan, içinde makul şüpheyi barındırmayan sadece bir telefon ihbarı üzerine davacının evinde arama yapıldığı anlaşıldığını, yetkili cumhuriyet savcılığının işin gerçeği araştırılmadan ortada makul şüphe olduğuna dair bir delil ve başka kişi veya olaylar hakkında yapılan bir soruşturma bulunmadığı dikkate alındığında yapılan aramanın AİHM ölçütleri kapsamında hukuk aykırı olduğu'' cihetinde karar vermiştir.
    Yargıtay bu kararında; CMK 116. Maddeye atıfta bulunmuş; şüpheli veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerlerin ancak makul şüphenin varlığı halinde arama yapılabileceğine değinmiştir. Makul şüphenin ise kanunda herhangi bir tanımı yapılmadığını ancak Adli Ve Önleme Arama Yönetmeliği'nde; ''hayatın akışı içerisinde somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphe'' şeklinde tanımlandığını, bu makul şüphede ihbar ya da şikayeti destekleyen emarelerin olması gerektiğini belirtmiştir. 

    

 

 

    Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2016/1151 E, 2018/468 K. 23.102.2018 Tarihli Karar
     ''bir muhbir tarafından; Konya ilinde ikamet eden, kendilerini Satılmış ve İsmail olarak tanıtan ve 42 ... plakalı aracı kullanan şahısların, Adana’dan temin edecekleri uyuşturucu maddeyi Konya’ya götürecekleri ihbarında bulunulur. Kolluk görevlileri yaptıkları araştırma sonucunda; 42 ... plakalı aracın, 1997 model, Tofaş marka, gri renkli olduğu ve 645...... T.C numaralı sanık ... adına kayıtlı bulunduğu, söz konusu kişinin mernis adresi tespit ederler.  O gün içerisinde 42 ... plakalı aracın içinde iki kişi bulunduğu hâlde yolda ilerlerken görevliler arabayı takip etmeye başlanır. Kontrol noktasına gelen araç görevlilerce durdurulur ve 3. Sulh Ceza Hakimliği'nin önleme araması kararına istinaden araçta arama yapıldığında; 11.450 gram kenevir bulunarak el konulur. Ceza Genel Kurulu,  somut olayda kolluğun ihbardan elde ettiği bilgide; plakası bildirilen araç ile götürülecek suç konusu uyuşturucu maddenin hangi güzergah kullanılarak ve ne zaman nakledileceği konusunda somut bir verinin yer almadığı, bu bağlamda bilginin genel ve soyut nitelik taşıdığı, başkaca herhangi bir somut emare ile desteklenmediğini belirterek adli arama kararının gerekmese de, olayda suçüstü halinin bulunduğunu kabul ederek işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına'' şeklinde karar vermiştir.

 

 

    Anayasa Mahkemesi'nin 14/09/2021 Karar Tarihli 2019/25041 Başvuru Numaralı Kararı
     ''Kimlik bilgilerini gizleyerek asılsız ihbarlarda bulunan ihbarcı yüzünden soyut nitelikteki iddiaları üzerine silahlı terör örgütü üyesi olma suçu yüklenmiştir, olayda başvurucuya şüpheli sıfatını vermeyi haklılaştıracak hiçbir delil ortaya konulamadığı açıktır. Başvurucu hakkında başlangıçta, soyut ve temellendirilmemiş bir iddiadan başka bir delil bulunmadığı gibi daha sonra da en küçük bir delil elde edilememiştir. O halde başvurucuya şüpheli, başka bir deyişle terör örgütüne üye olmak gibi son derece ciddi bir suçtan soruşturma geçirmiş ancak dava açmak için yeterli delil elde edilememiş bir kişi sıfatı vermenin hiçbir hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Esasa ilişkin olarak ise ne savcılıkça ne de sulh ceza mahkemesince başvurucu hakkında SYOK kararı verilmesinin gerekmediği ileri sürülmüştür. Üstelik başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne sunduğu belgelerde hakkında SYOK kararı verilmesine bir engel bulunmadığı da görülmektedir. Başvurucunun KYOK kararına itirazından sonra başvurucu hakkında SYOK kararı verilmesi, KYOK kayıtlarının imha edilerek SYOK kayıtlarının ise yalnızca hâkim ve savcıların erişimine açık olan özel sistemine kaydedilmesi gerekirdi. Savcılık ve sulh ceza mahkemesinin başvurucunun talebini gerekçesiz olarak reddetmeleri ile birlikte düşünüldüğünde başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında korunan şöhret ve itibarının korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır” kanaatinde bulunmuştur.

       

 

   KAMU ÇALIŞANLARI HAKKINDA VERİLEN SYOK KARARLARININ TEBLİĞ EDİLİP EDİLMEYECEĞİ HUSUSU

    Memurlar ve diğer kamu çalışanları hakkında verilen SYOK kararlarının memurun çalıştığı kamu kurumlarına tebliğ edilip edilmeyeceği sorusu gündeme gelmektedir. Bu kararların memurun çalıştığı kamu kurumlarına tebliğ edilmemesi uygundur. Zira 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 131/3 maddesine göre; ''Savcılık kurumunun kyok kararı, meni muhakeme, iddianame, talepname ve lüzumu muhakeme kararlarını kamu kurumlarına göndermesi gerekmektedir.'' Görüldüğü üzere tahdidi olarak sayılan bu kararlar arasında SYOK kararı sayılmamıştır. Kaldı ki CMK 158/6 maddesinde; hakkında SYOK kararı verilen kayıtlara sadece savcılık ve mahkeme erişim sağlayabilmektedir. Nitekim hakkında soruşturma tenezzülünde bulunulmamış dosyadan kamu kurumunun haberinin olması da kamu çalışanını iş hayatında zor duruma düşürebilme ve yargılanması sonucu da doğurabileceğinden memurlar ve diğer kamu çalışanları hakkında verilen SYOK kararının kamu kurumlarına bildirilmemesi kişinin lekelenmeme hakkına da dolaylı yoldan korumaktadır.

 

    SYOK KARARINA İTİRAZ SÜRECİ

     SYOK' da itiraz prosedürü CMK 158/6 maddesince KYOK itiraz prosedürü ile kıyasen uygulanır.

    Cumhuriyet savcısının kararına itiraz
     Madde 173 

     (1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.
    (2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
    (3)  Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
    (4)  Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
    (5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.
    (6)İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172. maddenin ikinci fıkrası uygulanır.

         -İtiraz kabul edildiğinde itiraz merci dosyayı savcılığa gönderir, dosya yeni bir esasa kaydedilerek soruşturma evresi başlamış olur daha sonrasında savcı yeterli delil elde edilemediğinde KYOK kararı tesis etmesi gerekmektedir. SYOK kararını itirazın kabulünden sonra tekrar tesis edemeyecektir.

 

 

                AV. ŞEVVAL TAŞKIN